16 Kasım 2013 Cumartesi

Kraker

Bazen canımız dondurma ister. Alır yeriz. Sonra tekrar yeriz, tekrar yeriz. Sonra dondurmadan sıkılırız. Artık başka şeyler yemek isteriz.

Gideriz bakkala. Karıştırırız rafları evet elimize bir kraker gelir. tadı nasıldır acaba güzel midir? Deneyelim.

Çok beğeniriz. Beğenmemek olmaz tabii. Kim bilir hangi eller yaptı onu. Kim bilir onu yaparken aklından neler geçti. Bence anne yemeğiyle arasında ki fark böyle ortaya çıkıyor olabilir. Hep denir ya sevgimi kattım diye. Oysa ki fabrikada ki annelerimiz, ablalarımız, babalarımız, dayılarımız, ağabeylerimiz ve küçük kardeşlerimiz biz o krakeri yerken yüzümüzdeki gülümsemeyi hayal etmiş midir? 

Edemez ki. Nasıl etsin? Kimi maçın sonucuna takmış kafayı, kimi hanımıyla dertli, kimi sarhoş veya kumarbaz kocasının derdinde, kimi yarine methiye düzme peşinde. Methiye de düzülmüyor artık. Yaz sanal aleme gelsin sevgi sözcüklerin. Gözlerine bak şöyle bir ve içinden geleni haykır. Hangimiz Orhan Veli, hangimiz Nazım, hangimiz Cemal Süreyya, hangimiz Oğuz. Ama bak be olum gözlerinin içine yarinin güneşin batışını izlediğin bir sahil de gibi, tut ellerini bir şair edasıyla bir buket çiçeği tutar gibi tut ki narindir kırılmasın dalları. 

Hep aynı türküye kim tutturmuş ki? Değişir hayat. Filozof bile demiş aynı derede iki kez yıkanamazsın diye. Zaman değişir, akar samanyoluna. Zamanında tartıştığım bir arkadaş vardı suyun yolunu bulması konusunda. Şimdi inandım. Su akar yolunu bulurmuş. Zaman bizi biz yapacaktır elbet. Ak ve yolumuzu buldur bize de. 

Söyle rafta ki hangi krakerdir beni bu düşüncelere götürüp gelen?

Yoksa havalar mı soğudu ya da ne?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder